15 Ocak 2016 Cuma

5 Şiirle Nazım Hikmet


Nazım Hikmet ömrünün yarını dört duvar, kör pencere, demir kapı arkasında geçirmiş bir şair. ‘Mavi Gözlü Dev’ yürek işçisi, sınıfın ve aşkın şairi.  
Pablo Neruda’ya “Onun yanında biz şair bile olamayız” dedirten usta, ve ülkesinde bir ‘Vatan Haini’… Evrensel bir dil fütürizmin ve işçi sınıfının her yüreğe ateş salan dizeleri, aşkın, özlemin, memleket sevdasının dile dökülebilecek en güzel cümleleri Nazım’ın bize öğrettikleri. 
İşte sizler için hazırladık, Nazım Hikmet’in yüreğinden memlekete, aşka, özgürlüğe ve mücadeleye dair 5 koskoca şiir… Saygıyla iyi ki doğdun Nazım Usta…

1- Memleketim

Memleketim, memleketim, memleketim, 
ne kasketim kaldı senin ora işi 
ne yollarını taşımış ayakkabım, 
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, 
                         Şile bezindendi. 
Sen şimdi yalnız saçımın akında, 
                        enfarktında yüreğimin, 
                 alnımın çizgilerindesin memleketim, 
memleketim, 
memleketim…
nazım1

2-Karayılan

Ateşi ve ihaneti gördük 
ve yanan gözlerimizle durduk 
bu dünyanın üzerinde. 
İstanbul 918 Teşrinlerinde, 
İzmir 919 Mayısında 
ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar : 
Mayıs ortalarından 
Haziran ortalarına kadar 
yani tütün kırma mevsimi, 
yani, arpalar biçilip 
buğdaya başlanırken 
yuvarlandılar… 
Adana, 
Antep, 
Urfa, 
Maraş : 
düşmüş 
dövüşüyordu…
Ateşi ve ihaneti gördük. 
Ve kanlı bankerler pazarında 
memleketi Alaman’a satanlar, 
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar 
düştüler can kaygusuna 
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından 
karanlığa karışarak basıp gittiler. 
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, 
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, 
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, 
iki kat soyulmamak için.
Ateşi ve ihaneti gördük. 
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat, 
Yeşilırmak, Kızılırmak, 
Gültepe, Tilbeşar Ovası, 
gördü uzun dişli İngiliz’i. 
Ve Aksu’yla Köpsu, 
Karagöl’le Söğüt Gölü 
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan 
büyük, âşık ölü, 
şapkası horoz tüylü İtalyan’ı gördü. 
Ve Çukurova, 
kıyasıya düzlük, 
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya 
ve Seyhan ve Ceyhan 
ve kara gözlü Yürük kızı, 
gördü mavi üniformalı Fransız’ı. 
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte. 
Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğu 
ve ağalar : 
Bağdasar Ağa’dan 
Kellesi Büyük Mehmet Ağa’ya kadar, 
düşmanla birlik oldular. 
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp, 
gelinlerin ırzına geçip, 
çocukları öldürüp 
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman, 
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan 
ve çığ gibi çoğaldı çeteler 
ve köylülerden paşalar görüldü, 
kara donlu köylülerden. 
Ve bizim tarafa geçenler oldu 
Tunuslu ve Hindli kölelerden. 
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet, 
kısık gözleri, 
seyrek sakalı, 
hafif makinalı tüfeğiyle 
dağlarda bir başına dolaştı. 
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstü 
ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin, 
ne zaman sıkışsa bizimkiler, 
peyda oluverdi, yerden biter gibi o 
ve ateş etti 
ve düşmanı dağıttı 
ve kayboldu dağlarda yine.
Ateşi ve ihaneti gördük. 
Dayandık, 
dayandık her yanda, 
dayandık İzmir’de, Aydın’da, 
Adana’da dayandık, 
dayandık, Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te.
Antepliler silâhşör olur, 
uçan turnayı gözünden 
kaçan tavşanı ard ayağından vururlar 
ve arap kısrağının üstünde 
taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar.
Antep sıcak, 
Antep çetin yerdir. 
Antepliler silâhşor olur. 
Antepliler yiğit kişilerdir.
Karayılan 
Karayılan olmazdan önce 
Antep köylüklerinde ırgattı. 
Belki rahatsızdı, belki rahattı, 
bunu düşünmeğe vakit bırakmıyordular, 
yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi 
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar. 
Yiğitlik atla, silâhla, toprakla olur, 
onun atı, silâhı, toprağı yoktu. 
Boynu yine böyle çöp gibi ince 
ve böyle kocaman kafalıydı 
Karayılan 
Karayılan olmazdan önce.
Düşman Antep’e girince 
Antepliler onu 
korkusunu saklayan 
bir fıstık ağacından 
alıp indirdiler.
Altına bir at çekip 
eline bir mavzer 
verdiler.
Antep çetin yerdir. 
Kırmızı kayalarda 
yeşil kertenkeleler. 
Sıcak bulutlar dolaşır havada 
ileri geri…
Düşman tutmuştu tepeleri, 
düşmanın topu vardı. 
Antepliler düz ovada 
sıkışmışlardı. 
Düşman şarapnel döküyordu, 
toprağı kökünden söküyordu. 
Düşman tutmuştu tepeleri. 
Akan : Antep’in kanıydı.
Düz ovada bir gül fidanıydı 
Karayılan’ın 
Karayılan olmazdan önceki siperi. 
Bu fidan öyle küçük, 
korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun, 
namlıya tek fişek sürmeden 
yatıyordu yüzükoyun.
Antep sıcak, 
Antep çetin yerdir. 
Antepliler silâhşor olur. 
Antepliler yiğit kişilerdir. 
Fakat düşmanın topu vardı. 
Ve ne çare, kader, 
düz ovayı Antepliler 
düşmana bırakacaklardı.
«Karayılan» olmazdan önce 
umurunda değildi Karayılan’ın 
kıyamete dek düşmana verseler Antep’i. 
Çünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar. 
Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi, 
korkaktı da bir tarla sıçanı kadar.
Siperi bir gül fidanıydı onun, 
gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzükoyun 
ak bir taşın ardından 
kara bir yılan 
çıkardı kafasını. 
Derisi ışıl ışıl, 
gözleri ateşten al, 
dili çataldı. 
Birden bir kurşun gelip 
kafasını aldı. 
Hayvan devrildi kaldı.
Karayılan 
Karayılan olmazdan önce 
kara yılanın encâmını görünce 
haykırdı avaz avaz 
ömrünün ilk düşüncesini . 
«İbret al, deli gönlüm, 
demir sandıkta saklansan bulur seni, 
ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.»
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp 
bir tarla sıçanı kadar korkak olan, 
fırlayıp atlayınca ileri 
bir dehşet aldı Anteplileri, 
seğirttiler peşince. 
Düşmanı tepelerde yediler. 
Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp 
bir tarla sıçanı kadar korkak olana : 
KARAYILAN dediler.
«Karayılan der ki : Harbe oturak, 
Kilis yollarından kelle getirek, 
nerde düşman varsa orda bitirek, 
vurun ha yiğitler namus günüdür…»
Ve biz de bunu böylece duyduk 
ve çetesinin başında yıllarca nâmı yürüyen 
Karayılan’ı 
ve Anteplileri 
ve Antep’i 
aynen duyup işittiğimiz gibi 
destânımızın birinci bâbına koyduk.
nazım2

3-Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni

Ne güzel şey hatırlamak seni : 
ölüm ve zafer haberleri içinden, 
hapiste 
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
Ne güzel şey hatırlamak seni : 
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin 
ve saçlarında 
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının… 
İçimde ikinci bir insan gibidir 
                                            seni sevmek saadeti… 
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının, 
güneşli bir rahatlık 
ve etin daveti : 
                    kıpkızıl çizgilerle bölünmüş 
                                                             sıcak 
                                                                koyu bir karanlık…
Ne güzel şey hatırlamak seni, 
yazmak sana dair, 
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek : 
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz, 
                                                        kendisi değil 
                                                                   edasındaki dünya…
Ne güzel şey hatırlamak seni. 
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine : 
                                                            bir çekmece 
                                                                        bir yüzük, 
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. 
Ve hemen 
             fırlayarak yerimden 
penceremde demirlere yapışarak 
hürriyetin sütbeyaz maviliğine 
                                sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım…
Ne güzel şey hatırlamak seni : 
ölüm ve zafer haberleri içinden, 
hapiste 
ve yaşım kırkı geçmiş iken…
nazım3

4- Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda, 
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. 
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. 
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, 
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. 
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. 
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a. 
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. 
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u. 
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
nazım5

5- Korku

Korkuyor Adnan Menderes 
ölülerden korkuyor. 
Kore dağlarından geliyor kimi 
apaçık gözleri dumanlı 
kaytan bıyıkları kanlı 
yaşları yirmi.
Korkuyor Adnan Menderes 
ölülerden korkuyor 
hele çocuk ölülerinden. 
Karınları davul gibi, boyunları çöpten ince, 
kırıyorlar Adnan Bey’in mutfak camlarını 
her gece mezarlarından çıkınca…
Korkuyor Adnan Menderes 
dirilerden korkuyor 
hele çarıklılardan 
hele kasketlilerden. 
Kasketliler hayını bağışlamayı bilmez.
Korkuyor Adnan Menderes 
kocaman yanakları 
sarkıyor yağlı, sarı. 
Korkuyor Adnan Menderes 
üç saata indi uykusu. 
Korkuyor Adnan Menderes 
hiçbir korkuya benzemez 
halkını satanın korkusu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder